23 Şubat 2012 Perşembe

Open Court - Last Meal



NBA Tv'de "Open Court" isimli bir program var. Reggie Miller, Shaq, Chris Webber, Steve Kerr, Kenny Smith, Steve Smith, Charles Barkley gibi isimlerin olduğu bir eğlence programı. Bundan bir hafta kadar önce programın son dakikalarında sunuculuğu üstlenmiş Ernie Jhonson "son yemek olarak ne isterdiniz?" diye bir soru sordu. Hani bu idam mahkumlarına bir gün önceden hangi yemeği yemek istedikleri sorulur, onun gibi birşey yapmak istediler. İlk cevap hakkı Reggie Miller'daydı. Miller patates kızartması, tavuk kızartması gibi şeyler sıraladı. İkinci cevap hakkı Shaq'e geçtiğinde sunucu Ernie Jhonson "sadece 2 dakikamız kaldı Shaq!" diye espri yaptı. Shaq şöyle inceden süzdü Ernie Jhonson'ı ve "ben sadece iri kemikliyim" diyerek herkesi yerlere yatırdı. Daha sonra saymaya başladı. Aperitif olarak brownie, sosis ve peynirli omlet, patates kızartması ve "diyet kola" olacağını söyledi menüsünün. Tabi sondaki diyet kolaya özellikle vurgu yaptı.

Bu arada "Open Court" isimli program sadece 6 bölüm olacak. Bu bahsettiğim konuşmaların geçtiği bölümün adı ise "Talest tale".

Sadece "Last meal" kısmını izlemek isteyenler için geliyor.

Dipnot: Şimdi bu yemekler genellikle "fast food" olarak tabir edebileceğimiz yemekler. Zaten çoğunu anlayabiliyoruz. Fakat Charles Barkley o kadar ilginç şeyler istiyor ki, anlamayanlar olabileceği için açıklama isteği duydum. Efendim kendisi ilk olarak "ham hogs" yani domuzun bacaklarından elde edilen bir etle yapılan yemeği istiyor. Kendisinin ikinci isteği ise yine domuzun bağırsaklarından yapılan ve fast food ile uzaktan yakından alakası olmayan "Chitlins". Bizim bumbar dolmasına benziyormuş. Daha sonra patates salatası ve mısır unundan yapılmış pancake istiyor. Üzerine birde beni ye Charles Barkley!

Dipnot2: O kadar zenci oyuncunun kızarmış şeyler istemesinin ardından Steve Kerr suşi istemiyor mu? Tabi bir mahkumsanız ve son yemeğinizi yemek istiyorsanız, çıplak bir kadının üzerinden suşi yemek daha mantıklı olabilir.

Bunun Adı Nedir?

Amacım kimseyi rencide etmek, küçük düşürmek yada hedef göstermek değil. Böyle birşey haddime değil zaten. Bugüne kadar neyi doğru olarak düşündüysem, o'nu söyledim. Hatta bu yüzden arkadaşlarımı bile kaybettim. Hayatım boyunca kimseye nabza göre şerbet vermedim. Arel Üniversitesi Uluslararası Lojistik M.Y.O okurken küfür eden hocaya karşı durduğum için yaz okuluna kalarak onur belgesi ile mezun olma şansını kaçırdım. Bugün olsa yine aynı şeyi yapardım evet. Keza hocalara şirin gözükmek için Spor iletişim sınıfında bile düşündüğümün tersini söylemedim. Bugün o sınıfta olan arkadaşlarımın hepsi hatırlayacaktır, halen Fırat Aydınus'un Fenerbahçe düşmanlığı yaptığını düşünüyorum.

Bazen benim için doğru olan sizin için yanlış olabilir. Bu çok normaldir ama hayatım boyunca kasıtlı olarak doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermedim. Bunun için kimseden emir almadım ve kimseyle oturup bunun için toplantı yapmadım. Az sonra okuyacaklarınız sadece Soner Öztürk'e cevaplaması için sorulan sorulardır. Hiçbir art niyet yoktur.



Yukarda gördüğünüz yazışmalar Twitter üzerinden Gürcan Bayrak ve Soner Öztürk arasında yapılmış yazışmalardır. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde Soner Öztürk'ün Bugün kanalında katıldığı Canlı Gool programı kendisiyle ilişiğini kesti. Aslında programın yöneticileri bunu haklı olarak yaptılar. Çünkü orada yaptığı yorumlar tamamıyla yanlı ve fanatizm kokan yorumlardı. Yukarıda gördüğünüz görüşmelerin Soner Öztürk'ün Canlı Gool programından uzaklaştırılması ile ilgili bir kampanya hazırlığı olduğunu düşünüyordum düne kadar. Fakat bugün enteresan bir olay dikkatimi çekti. Gürcan Bayrak isimli şahsın twitter hesabından bu yazışmalar silindi.



Soner Öztürk'ün Canlı Gool programından atılmasına tepki olarak düzenlenecek bir twitter kampanyası neden bu şekilde gizlenmeye çalışılsın ki? Amaç sürmekte olan şike davası kapsamında bir algı yaratmak için twitter kampanyası düzenlemekse, işte bunun adı nedir? Sormak istediğim soru bu kendisine.

Programdan sansür yemesine gelince... Evet, bu kafa yapısında ki bir arkadaşın televizyon programlarında boy göstermesini kendimde istemiyorum. Bağış Erten'in YDYD isimli programındaki Soner Öztürk olarak katılacaksa programlara başımızın üzerinde yeri var. Lakin bu şike soruşturması ve ardından yaşanan süreç içerisinde kendisinin üslubu ve düşünceleri tamamıyla değişti. Sanki birilerinin elinde maşa görevi görüyormuş gibi konuşmaya başladı.

Spor iletişim sertifika programında ders veren Mehmet Demirkol aynen şunları söylemişti "Galatasaray Lisesinde okuyan bir Fenerbahçe'liydim ben, fakat ekranlara çıkmaya başladığım anda Fenerbahçe taraftarlığını bıraktım. Çünkü objektif olarak yorum yapamazdım Fenerbahçe taraftarıyken". Sanırım Soner Öztürk aynı görüşte değil.

Bir gazetecinin sorumlulukları vardır Soner Öztürk. Her kesime yakın olmak, her görüşe açık olmak zorundadır. Sadece bir takımın haklarını koruyarak, gerçekleri kendi taraftarı olduğun takımın lehine çarpıtarak gazeteci yada yorumcu olamazsın. Bir kere Sadri Şener'in "Faruk Özak'tan Spor Toto vesilesi ile 1 Trilyona bitirecekleri iş için 6 Trilyon para alması" veya Karabükspor kalecisinin 90+3'de hangi takıma karşı gol aradığını veya Trabzon maçında yediği gollerle ilgili bir açıklamasını okudunuz mu Soner Öztürk'ün kaleminden?

Evet, kendisine sansür uygulanmış ve bende bunun sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorum. Twitter ve kendi blogu üzerinden Fenerbahçe başkanı ve Fenerbahçe taraftarına aleni bir şekilde hakaret eden bir adamın orada olmaması gerekir. Madem kamera karşısına geçip Fenerbahçe başkanı ve taraftarlarına alenen hakaret etmek istiyorsun, bunu Fenerbahçe'li taraftarların izlemediği yerel kanallarda yap. Çünkü ulusal kanallarda her takıma aynı mesafede durmak zorundasın. Tersini yapıp programdan uzaklaştırırsan bunun adı sansür değil, zorunluluktur. Aynı şeyi bir Fenerbahçe yorumcusu Trabzon taraftarı içinde söylemez.

Son olarak gazetecilikten benim kadar bile anlamayan Soner Öztürk'e, spor medyasının duayenlerinden İslam Çupi'nin bir yazısını hatırlatmak isterim. Kişisel hakaret edenlere bugüne kadar nasıl cevap verildiğini böylece anlar umarım...

"Avrupa kupasinda final hayali gorurken, kendi hayatini olduren, Turkiye Ligi’nde ise bu yil hic dogmamis Mustafa Denizli’nin ortalara cikip piste dikilip, kupanin hic olmazsa yerlisinde yeni bir final hayati aramasi ve bu hayati yakaladigina inanmasi, o kadar dogaldi ki.
Fakat o Galata kulesi dibi eski Yahudi kilikli eskiciye benzeyen, her mactan once guya Galatasaray’i isitan hamamci gorevini ustlenen o Alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken , hangi top ilim ve irfanina siginarak eli ile Fenerbahce tribunlerine “Bes... Bes...” isareti yapiyordu.
O eli Fenerbahce lavabona sokar sonra."

21 Şubat 2012 Salı

Jeremy Lin Efsanesi Büyüyor!


Harvard mezunu, Tayvan'dan göç etmiş bir ailenin Los Angeles'da 1988 yılında doğmuş çocukları Jeremy Lin. Harvard ekonomiden 3.1 puanlık bir ortalama ile mezun olmuş üstelik. Dallas-Los Angeles falan derken en son 2010 yılında Golden State ile sözleşme imzalamış. Lokavt süresince de Çin'de basketbol oynamış. Söylenenlere göre burada yaptığı çalışmalar sayesinde geliştirmiş şutlarını. Kısaca hayatı bu Lin'in. Peki o'nu fenomen haline getiren ne?

Jeremy Lin bir ekonomi dergisinde kapak olsa, hikayesi yazılsa aynen şunlar söylenirdi; "Biliyor musunuz? Jeremy Lin daha önce de basketbol oynamış!"
Sadece bu kadar. Çünkü önemli şirketlerin başındaki insanların daha önce okul takımlarında falan oynadıklarını çok okuduk. Fakat bir adam Harvard mezunu olup, NBA'in altını üstüne getiriyorsa, işte bu inanılmaz bir hikaye haline gelir.

Gün geçtikçe kendisine olan güveni artıyor ve bu efsane bir çığ gibi büyüyor. Eksiklikleri daha yeni yeni kanallarda konuşulmaya başlandı. Öyle bir büyü yarattı ki insanlar maç başına 7-8 top kaybı ortalaması ile oynadığını fark etmiyordu bile. Zaten benimde bu yazıyı yazmamın temel sebebi bu.

Jeremy Lin'in basit top kayıpları yada pas verirken top kaybı yapmıyor. Efsanenin bir ilginç boyutu da bu. Savunmacısını geçtikten sonra sanki o oyuncunun bir daha topa hamle yapma hakkı yokmuş gibi davrandığı için top kaybı yapıyor. O oyuncuyu tamamen unutuyor. Durup topu saklamadığı için arkasından gelecek oyuncudan, sürekli top kaybı yapıyor. Arada oynadığı pozisyona bağlı olarak top kayıpları yapması gayet normal tabi ki, ama bu yaptığı top kayıpları fast break olarak geri dönüyor Knicks potasına.


Mutalaka bunları düzeltecektir çok çalışarak. Bu kadar emin olmamın nedenini Giorgo Tsoukalos açıkladı sağ taraftaki resimde. Tabi ki bu bir şaka(you don't say?) Golden State forması giyerken veya Çin'de veya Knicks'de oynarken çalıştığı hocaların hep bir ağızdan söylediği tek bir şey var, o da Lin'in çalışmayı asla bırakmadığı. Şutlarını geliştirdiği gibi, top kayıplarının da önüne geçecektir Lin.

Son olarak Knicks'in kadrosunu da yazalım ve yazıyı bitirelim. Tyson Chandler, Amare Stouemire, Carmelo Anthony, J.R Smith, Jeremy Lin.

Yuh ulan!

19 Şubat 2012 Pazar

Deneme 1-2

Hikmet ile arabasını park ettiği eski sevgilisinin evinin önünde bira içerken, "Sanırım ben aşkı değil, aşkın getirdiği melankoliyi seviyorum" dedi Davut. Hikmet umursamaz gibi baktı, sonra hızlı bir şamar indirdi Davut'un kafasına. Davut "ne oluyor?" gibisinden bakınca "ulan 2 bira içince filozof oluyorsun amına koduğum, iç biranı gidelim, mahallede çocuklar bizi bekliyor" dedi Hikmet. Davut hızla bir yudum aldı şişe birasından. Kar başlamıştı o esnada. Davut gözlerini gök yüzüne dikip yeni bir aforizmaya niyetlenmişti ki, bu sefer bir tokat yedi yanağına. "Sus bak çocuk, sikerim ağzını" dedi Hikmet, "Çalıştır şu amına koduğumun arabasını da siktir olup gidelim şuradan!".

12 Şubat 2012 Pazar

Howard



Aktif olarak basketbol oynayan oyuncular içerisinde bir 5 yapmaya kalksak hepimizin tereddüt etmeden seçeceği ilk isim Howard olur. Nedeni belli. NBA ve dünya genelinde Howard kadar iyi bir pivot yok şuanda. Yani diğer mevkilerde inanılmaz çok alternatif var ama Howard'a rakip olacak bir pivot şuan için yok. Tıpkı Shaq'in oynadığı dönemlerdeki gibi.

Peki Howard ne yapıyor? İstediği her maçta boyalı alanı domine edebilecek bir yeteneği var fakat bunu kullanmıyor. Normal istatistiklerle takas olacağı günü bekliyor sessizce. Gerçi bunda Stan Van Gundy'nin o'na hiç uymayan oyun sistemininde suçu var. Pota altında inanılmaz bir potansiyel var ama yıllardır Orlando'nun maçı kazanıp kazanmayacağı üçlük oranına göre belirleniyor.

Howard büyük olasılıkla Bynum karşılığında Lakers yolunu tutacak All Star döneminden önce. Fakat orada da yetenekleri doğrultusunda bu kadar isteksiz oynarsa, eskisi kadar genç olmayan Kobe bile istediği yüzüğü o'na kazandıramaz.

Şu fotoğrafta gördüğünüz olay tamamen gerçek. Adam bildiğin çemberi öpüyor! Savunmada belkide Shaq'in hiç olamadığı kadar etkili olabilir. Biraz potansiyelinin üst sınırlarını zorlasa 50 sayının altına düşmez. Üstelik arkasında durabilecek sadece Perkins gibi oyuncular varken, NBA tarihine altını bırakın, pırlanta harflerle yazdırabilir adını. 7 sene boyunca ligdeki her oyuncudan daha çok potansiyeli olmasına rağmen MVP olamadı Howard.

Bir basketbol sever olarak en büyük isteğim Lakers'ın sarı formasını giymesi Howard'ın. Tabi birde Sessions takasının Lakers adına gerçekleşmesi. Gerçi yine bir Los Angeles ekibi olan Clippers'a da geçebilir. Fakat Orlando artık daha fazla direnmemeli. Gelen iyi bir teklife yollamalı Howard'ı.

Kocaman Hatalar Tekrar Başladı!



Şu fotoğraf aslında Fenerbahçe'nin teknik direktörü Aykut Kocaman'ın içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi anlatıyor. Kafası sanırım futboldan çok uzakta Aykut hocanın. Böyle olması da gayet normal. 2 gün sonra Fenerbahçe tarihinin en önemli mahkemesi başlayacak. 3 Temmuz'dan beri tutuklu yöneticileri hakim karşısına çıkacak. Şimdi bu şekilde Aykut hocanın takıma konsantre olması zor gözüküyor ama, yinede hangi şeyle meşgul olursa olsun, kimsenin yapmayacağı hataları yapıyor.

Hemen başlayalım o hataları saymaya. Caner Erkin. Artık adını duymak bile tüylerimi diken diken etmeyi başarıyor. Üstelik sol bek mi sol açık mı oynadığı belli olmayan, aslında ne yaptığı belli olmayan Caner'i sağ açıkta oynatıyorsunuz. Kadronuzda Dia gibi bir sağ açık varken hemde. Nedir suçu bilmiyorum ama az önce biten Karabük maçında da gördük ki adam hareket getiriyor takıma. İlk başlarda sayıyordum Caner'in top kayıplarını. İlk 6 dakikada 5 defa top kaybı yaptı Caner. Maç içerisinde olumlu bir hareketi var mı, inanın hatırlamıyorum. Top ezmekten, takımı gereksiz çalımlarıyla yavaşlatmaktan başka hiçbir şey yapmıyor Caner. Hatta Caner'i oynatmak için Selçuk yedek kalıyor, Mehmet Topuz-Baroni orta sahası ile maça çıkıyorsunuz. Tamam bende Mehmet'in orta sahada daha başarılı olacağını düşünüyorum ama Emre Belezoğlu ile birlikte. Takımın başına geldiği tarihten bu yana bu ikiliyi hiç yan yana oynatmadı. Belki 10 dakika-15 dakika oynatmıştır. Selçuk ve Baroni ise sürekli olarak birlikte oynadı geçtiğimiz sezon. Emre'nin sakatlıklarında hep bu ikili vardı göbekte. Yine aynı şekilde çıkabilirdi bugün sahaya. Fakat Mehmet Topuz'u ortada oynattı Caner'i oynatabilmek için. Bu aslında sadece bölgesel gibi dursa da, aslında bütün alanları etkiledi Fenerbahçe'nin atak yaptığı. Gökhan Gönül'ün eksikliğinde sağ açık Caner-Orhan birlikteliğinde öyle bir durdu ki, Karabük orayı savunmak için ekstra bir efor sarf etmedi. Hatta sol kanatlarına yardım bile götürmediler. Emre olmayınca, Mehmet ve Baroni oyun kuramayınca, bütün dikkatler Alex ve Stoch üzerine çevrildi haliyle.

İlk yarı ne Stoch, ne Alex etkili olabildi. Daha sonra Caner ve Stoch yer değiştirdi. Bu sırada Stoch'un hatası Karabük'ün ilk golünü, ardından Serdar ve Alex'in birlikte yaptıkları hata zinciri sonucunda ikinci golü son saniyede yedi Fenerbahçe. Burada işin komik tarafı, Birol'u takip etmesi gereken Baroni veya Mehmet ceza alanı içerisine Alex'ten bile sonra girdi.

İkinci yarının başında Ziegler'in yerine Dia'yı alıp, Caner'i sol beke kaydıracağını, 60. dakikalarda Caner-Özgür, skor değişmezse Henri-Baroni değişiklikleri yapar diye düşünüyordum Aykut hoca. 65. dakikaya kadar kılını kıpırdatmadı. Sonra maç içerisindeki tek mantıklı kararını uygulayarak Dia'yı Ziegler'in yerine sahaya sürdü. Biraz hareket gelince takıma frikikten gelen bir gol, ardından kaçan bir penaltı ve maçın sonuna kadar 3-4 gol fırsatı yakaladı Fenerbahçe. Şimdi soruyorum ben size, bunun olacağını Bülent Korkmaz bile biliyordu. Yani Dia'nın maçın anahtarı olacağını herkes biliyordu. Aykut Kocaman neden bekledi 20 dakika? Dia daha erken girse dönecekti bu maç.

Sonra Aykut Kocaman Stoch'u çıkardı oyundan. Tam rakip çözülmek üzereyken, Henri girdi oyuna Stoch'un yerine. Tam Stoch etkili olmaya başlamışken. Sonra Orhan Şam-Selçuk değişikliği yaptı ki evlere şenlik. Baroni-Yobo-Serdar ile savunmayı üçleyip Caner'i sol açığa, Dia'yı sağ açığa çekip Henri-Sow-Alex forveti dizse, yine mantıklı olabilirdi bu değişiklik. Ama Aykut hoca Mehmet'i sağ beke kaydırdı.

Geçen senede en çok eleştirdiğim yönüydü bu Aykut Hocanın. Rakip ve durum ne olursa olsun, oyun içi taktiğini hiç değiştirmiyor. Geçen sene Niang'da sağ açık oynuyordu hatırlarsanız. Bu sene Bienvenu hem sağ, hem sol oynadı mesela. Bu sadece dizilişini bozmamak amacıyla yaptığı hamleler. Hem golcü alayım, hem dizilişim bozulmasın durumu.

Takımı mental ve taktiksel olarak taşıyamıyor artık Aykut hoca. Evet, çok yoruldu bu süreçte, biz taraftarlar olarak her zaman o'na destek vermeye hazırız ama, bu hatalarda can yakıyor Hocam. Şu Caner inadın sana sadece ligin ikinci yarısı 12 puan kaybettirdi Aykut hocam. Bak Caner'in 11 başladığı her maç puan kaybı yaşamışsın.

Hem Stoch konusunda da aynı şeyleri söylemiştik. Dia içinde geçerli onlar. Stoch-Alex-Dia ve önlerinde Sow, bu ligde durdurulamayacak bir potansiyel. İçimizden yetişen Özgür tekrar takıma katıldı. Bak Ziegler'de formsuz, oynat o'nu. En azından bir yabancı hakkın hücum hattı için sende kalır. Ama şu Caner ve Özer inadından vazgeç hocam.

Rıdvan Dilmen'in açıklamaları da aslında bu sürece ışık tuttu benim için. O yüzden ağır bir eleştiri yapamıyorum hocaya. Neydi bu açıklamalar? Rıdvan ve Mehmet Ali Aydınların görüşmesinde, Aykut hoca sonradan çağrılıyor ve bu sezon kesinlikle puan silme cezasının uygulanacağını öğreniyor Aykut hoca. En az 24 puanı silinecek Fenerbahçe'nin. Zaten bu durumda ne Avrupa kupası, nede playoff yarışının içerisinde olacak takım. Bu durum Aykut hocanın motivasyonunun düşmesini sağlamış olabilir. Sow transferi bu sezon için değil, önümüzdeki sezon için yapılmış olabilir. Bu süreç sonunda Fenerbahçe küme düşmeyecek bu 2+2=4 kadar kesin bir durum. Hatta hiç ceza almadan kurtulması bile senaryolar arasında. Fakat bunlar Fenerbahçe gibi bir camianın bu kadar kötü futbol oynaması için bir sebep değil.

Bakın bundan da adım gibi eminim. Önümüzdeki hafta Caner yerine Dia, Ziegler yerine Özgür oynayacak takımda. Fenerbahçe hanımların izleyeceği maçta güzel bir galibiyet alacak. Ama tren kaçıyor hocam. Dikkat etmek lazım.

9 Şubat 2012 Perşembe

Oktay Mahmuti



Türk basketbolunun önemli kişilerinden birisi Oktay Mahmuti. Galatasaray taraftarlarının yeni "Uefa kupası kazanma yolunda ilerleyen" Fatih Terim'i. Benim için ise Hoosiers filmindeki Gene Hackman'a özenen bir basketbol kişiliği. Neden böyle söyledim Oktay bey için?

Basketbol basit bir oyun değildir. Olması da mümkün değildir zaten. Karmaşıktır, zeka ve beceriyi bir arada ister. Bunların yanında size/volume yada boy, çabukluk gibi fiziksel yeteneklerde lazımdır. 40/45 dakika boyunca 2 oyuncunun 20-25 kişi ile oynadığı bir satranç mücadelesidir. Her hamlenin, molada söylenecek her sözün bir amacı olması gerekir. Bütün bunlar dört dörtlük olsa bile, yanınızda olması gereken birde şans faktörü vardır. Oktay Mahmuti'yi bu anlattıklarıma göre yorumlarsanız, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Anlamayanlar için açıklayayım. Oktay Mahmuti'nin takımı Galatasaray'ın bir düzeni yok. Tıpkı Fenerbahçe gibi. Hatta Galatasaray, Fenerbahçe'den iyi durumda. Yani Galatasaray bir savunma takımı mı yoksa hücum takımı mı ben anlamış değilim. Savunma yaptıkları dönemde çok fazla sayı yiyen, hücum denedikleri zaman atamasa bile yemeyen bir takım. İkisinin ortası yok. Belirli bir akış üzerinde dönmüyor hücum. Savunmada alan ve adam paylaşımları, yardımlaşmalar oyuncunun kendi isteğine bağlı sanki. Kaliteli bir oyuncu portföyü olmasına rağmen, birbirleri ile oynayabilecek oyuncular değil 2-3 kişi haricinde. İşte Oktay Hoca bu yüzden bir Hollywood yapımı basketbol filmindeki koç bence. Bu filmlerde ana unsur hep hocanın motivasyon verici sözleridir. Çoğunda taktik tahtasına birşeyler çizilir ama, gerçekte uygulanmaya kalksa sahada kaos çıkar.

Ne alaka lan diyenler için; bugün yaptığı yorumu okumamışsınız sanırım. "İyi değiliz, ama ne Barcelona nede CSKA'dan korkmuyoruz" dedi. İyi değilsen neden bu takımlardan korkmuyorsun? Yani yenilmekten korkmuyorsun. O zaman kovulmaktan korkman lazım. İşin içine korku girmese, cesaret de giremez Oktay hoca.

CSKA maçını örnekleyelim mesela. Genelde spiker ile yorumcunun yaptığı maç içi yorumları hep farklı olur dikkat edin. Çünkü spiker maçı anlatmak için anlattığından şut seçimi doğru mu yoksa yanlış mı kaçırabilir. Mesela bugün Cevahir'in %60'a yakın bir oranda suç seçimi bana göre yanlıştı. Size göre maçı kopartan adam olabilir, ama bence takım düzenini bozan bir oyun sergiledi. Burada anlamanız gereken şu; "o şutun girme olasılığı %50". Yani ya kaçar, ya isabetli olur. İşte basketbolun felsefesi budur. O şutu doğru oyuncuya, doğru zamanda, doğru pozisyonda atış yaptırabilmek. Burada amaç o %50 oranı daha yukarılara çekebilmektir. Bu yüzden deli gibi istatistik tutulur basketbol maçlarında. Yoksa hiç yarı sahayı geçmeden nasıl olsa %50 ihtimalle girer diyerek atış da yapabilirsiniz. CSKA bu işi şuanda Avrupa'da yapan en iyi takım. Bugün 3. ve son çeyrek biraz bundan uzaklaştıklarında maçı kaybettiler. Hücum düzenlerini Galatasaray biraz bozdu, konsantrasyonları düştü, şans anları Galatasaray'ın yanında olunca haklı bir maç kazandı Galatasaray. İşin özü bu.

Şimdi anlatmak istediklerimi anlamışsınızdır sanırım. Galatasaray bugün çok az doğru şut seçimi ile maç kazanırken ana faktör motivasyondu. Her oyuncu elinden gelenin fazlasını ortaya koyarak savunma yapınca işler döndü. İşte bu yüzden Oktay Mahmuti bir film karakteri bana göre. Fakat papaz her zaman pilav yemiyor. Bunu aslında çok iyi bilmesine rağmen bu yolda ilerlemeye devam ediyor. Geçen sene final serisinde seriyi uzatan son saniye atışından sonra söylediklerini okursanız demek istediğimi anlayacaksınız.

Ben bu yüzden kızıyorum Oktay hocaya. Şimdi çıkın sorun bir basketbol izleyicisine. Galatasaray hangi oyuncunun üzerine kurulmuş bir takım diye. Cevap verebilecek kimseyi bulamazsınız. Keza aynı şey Fenerbahçe ve Beşiktaş için de geçerli. Şu oyuncunun takımı diyebileceğiniz bir takım yok ülkemizde. Mesela milli takımımız Hidayet'in takımı. O manada düşünün.

Elinde Furkan Aldemir diye önemli ve genç bir yetenek var. NBA draftlarından ilk tur yapması benim için beklediğim birşey olur. Beni az çok takip edenler, bu draft işlerine ne kadar hakim olduğumu da bilirler zaten. Kendi isteği doğrultusunda 2-3 sene Galatasaray forması giymesini sağlayabiliyorsan, takımı bu çocuk üzerinden kuracaksın. Mesela Furkan hareketli iken top almayı seviyorsa, dripling halindeyken pas atabilen bir oyun kurucu alacaksın takıma. Furkan mesela ribaund konusunda zayıfsa, pivot mevkisinde oynatmayı düşündüğün oyuncu Mirsad gibi olacak. Furkan sırtı dönük pozisyonda iyi pas çıkarabiliyorsa 2-3 numarada oynayacak oyuncuların yüksek yüzdeli şu atan oyunculardan olmalı. Sonra sende koç olarak takımına Furkan üzerinden oyun çizeceksin. Hücumun tıkandığı zaman Furkan üzerinden oynanmayan sürpriz hücumların olacak 2-3 tane ki, tıkanan hücumu diğer oyuncularla aç. Hiç çizemiyorsan, http://www.jes-soft.com/playbook/ bu siteden girecek kendine oyun seçeceksin. Hangisini yapıyorsun peki Oktay hoca? Peki sen hangisini yapıyorsun Sphaija?

2 Şubat 2012 Perşembe

Aradaki Farkı Görmek

Dün akşam oynanan maçtan sonra Galatasaray taraftarı galeyana gelmiş Ömer Çatkıç'ın maç sonunda sevinci yüzünden. Twitter üzerinde ana bacı sallamışlar adama. Lig Tv'de bunu "Ömer Galatasaray taraftarını çıldırttı" diye haber yapmış. Herhalde "münasip bir yerini tutup öyle sevindi" diye düşündüm. Başlığa baksana "Ömer çıldırttı". Normal yani bu şekilde düşünmem. Maçı izlemediğim için olaydan da haberim yoktu. Tabi Ömer'e atılan kar toplarından da. Sonra Ömer'in taraftarları çıldırttığı sevinç gösterisini açıp izledim. İzlemeyen varsa onlar için Ömer'in çıldırttığı anlar geliyor;



Evet bende aynı tepkiyi verdim. "Buna çıldırır mı arkadaş insan?" dedim anında. Sonra twitter üzerinde dönen geyiği gördükten sonra (özellikle Fenerbahçe taraftarına sallanıyor elbette) aklıma hemen "Melo ve Kazım'ın gol sevinci" geldi. Buyurun birde o'nu izleyelim.



Ben ne Ömer'in yaptıklarına, ne Kazım ve Melo'nun gol sevincine birşey diyorum. Benim için ikisi de gayet normal. Fakat burada tahrik edici olan davranış hangisi size sormak istiyorum. İçerisinde "gömçürdük" hareketi olan bir dans mı, yoksa Ömer'in sevinci mi?

Fakat en büyük sopayı burada Lig Tv hak ediyor bence. Sen bu dans olayını "sempatik dans" olarak ver, ondan sonra Ömer'in sevincini "Ömer çıldırttı" şeklinde haber yap. Ligin marka değeri bence de.

LeChoke Artist James(!)



NBA'e geldiği ilk seneyi hatırlıyor musunuz bilmem ama, durdurulamazdı. Pek birşey de kaybetmedi o özelliklerinden. Hala durdurulamıyor, tabi kendisi durmazsa...

Miami tercihi zaten soğutmuştu kendisinden, "yeteneklerimi alıp Miami'ye gidiyorum" dediği an eski hayranlığım kalmamıştı. Öncelikle ondan bahsedeyim ben, LeBron'a olan hayranlığımdan.

Biliyorsunuz LeBron Nike'ın bir oyuncusu. Cleveland döneminde "Jordan kadar iyi olabilir" dendiği dönemde yani, Nike o'nun için özel bir t-shirt yapmıştı. Ön tarafından büyük harflerle "Witness" yani "Görgü Tanığı" yazan bir t-shirt.



Şu anlama geliyordu bu t-shirt, "o kadar iyi bir oyuncu ki, torunlarıma o'nu izlediğimi gururla söyleyebilirim!". En azından ben böyle anlıyordum. Uzun bir süre Türkiye'de aradım. Evet, bana göre bende bir "Görgü Tanığıydım" ve bunu belirtmek istiyordum. Sonra vazgeçtim almaktan ve şuanda iyi ki almamışım diyebiliyorum.

Son çeyrek geyiğine hiç girmek istemiyorum. Evet playoff ilk turundan sonra LeBron son çeyreklerde üzerine yüklenen baskıdan dolayı ya topu almıyor, yada kötü kullanıyor hücumu. Wade'de artık o'na ayak uydurmaya başladı. Ve bu Pat Riley için kötü haber.

"Ben bir kazananım" demişti Boston'a elendikleri sene. "Kavgada dayak yerseniz gidip tebrik etmezsiniz" diye kendini savunmuştu. Hani Garnett'i tebrik etmediği sene. Hayır LeBron sen sadece para kazanan bir insansın. Hele geçen sene Dirk'ün hastalığı ile dalga geçtiğiniz o andan sonra, sen adam bile değilsin diyebilirim. Yeteneklisin, hatta çok yeteneklisin ama bir "winner" değilsin.

Bu sezon belki de tek şansın. Bu sezonda kaldıramazsan kupayı, Miami daha fazla kaldırmaz bu bütçeyi. Belki "Howard'da bizim yanımıza gelsin, o zaman kesin alırız yüzüğü" diyebilirsin ama 4. çeyrekleri doğru düzgün oynamaya başlamazsan, hangi yıldız ile yan yana oynarsan oyna, şampiyonluk görmeden emekli olacaksın.

Son olarak şunu söylemek lazım. Reggie Miller "trash talk" konusunda bir numaraydı. Belki de bu yüzden "en sevilmeyen yıldız" olabilir NBA tarihinde. Ama o bile yüzük uğruna Indiana'yı terk etmedi. Sadece bu bile seni anlatmaya yetmiyor mu?