25 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Garip Derbi



Mourinho Inter'in başında Nou Camp'a çıkıyor. Tek yapacakları şey var, savunma. Milito bir sağ bek, bir stoper oluyor dalga dalga gelen Barça hücumları sırasında. Sonu yok ki. Pencereden kafayı çıkardığı an, keskin nişancı kurşunu ile vurulacak. Nefes almaya bile fırsat vermiyor Barça'lı hücum oyuncuları. Ateş kusan müdafaaya karşı, atom savunma. Inter-Milan maçlarını anlatmak için söylermiş bunu eskiler. Fakat o maç Inter, atom savunma olmak zorunda kaldı. Sonuç? Inter istediğini aldı. Tıpkı dün gece Chelsea'nin yaptığı gibi. Hatta cumartesi gecesi Madrid'in yaptığı gibi.

Sezonun kırılma anına gelmişsiniz. Yani kaybederseniz bütün umutlarınız bitecek. Mutlak kazanmak zorundasınız. Sizin için alınabilecek en kötü skor beraberlik olmalı. Muhakkak ki savunma yapacaksınız, kaptığınız toplarla da hızlı hücuma çıkıp, Uruguay'lı kaleciyi geçmen gerek devamında. Takımın yapısı buna uygun mu peki? Asla. Fenerbahçe takımını bir insan silueti yapıp bakkala gönderseniz, yarım saatte ancak gelir. Yavaş takım Fenerbahçe. Üstelik rakibinin orta sahasında bir köpek var, oldukça hızlı ve güçlü. Dikkat köpek çıkabilir! Bir ihtimaliniz daha var aslında kazanmak için. Oyunu tutacak, yavaşlatacak, 30 yıllık mutsuz bir evlilik kıvamına getireceksiniz maçı. Kadın dırdırı gibi top çevirecek, rakibinizi ekran karşısında kanepede uyumaya zorlayacak, o uyuduktan sonra kumandayı alıp izlemek istediğiniz kanalı açacaksınız. Yarım yamalak, ikisini de yaptı Fenerbahçe. Aslında fanatik olmayan gözler, ilk yarının Fenerbahçe kontrolünde geçtiğini mutlaka fark etmiştir. Tıpkı Real Madrid'in cumartesi akşamı Barça karşısında yaptığı gibi. Bir kaç pozisyon verdiler elbet ama, hep bireysel hatalardan. Galatasaray hücum etti etmesine de, kıyıya çarpan dalgalar gibiydi. Tamam dalga var ama, o seti geçip karaya ulaşmak ne mümkün!

Mehmet Topuz'un değişiyle "Yabo dayı" ve yeni kahraman Bekir, öyle kapattı ki boşlukları ilk yarı, Selçuk'un kaptırdığı toplar olmasa Galatasaray pozisyon bile bulamayacaktı. Fenerbahçe ise atmak zorunda olduğu ilk golü kaptanı sayesinde buldu. Sezon başında biraz kımıldamış, hatta savunma yönüyle Dos Santos sonrası klasik bir bek gibi gözüken Ziegler, Galatasaray orta sahasının ortasından Alex'in verdiği alda at pası sayesinde takımını öne geçirdi. Hatta gol olmasa, kırmızı kart + penaltı olabilir, maç o esnada bitebilirdi. Genç Semih o kadar dengesiz bir müdahalede bulundu ki Ziegler'e, az daha takımını eksik bırakacaktı. Ama gol olunca Fırat hoca atladı pozisyonu. Hemen akabinde Fenerbahçe bir gol daha bulacaktı ki, önce Muslera ardından Semih önledi Fenerin ikinci golünü. Sonra yavan bir maça çevirdi Fenerbahçe oyunu. Suni bir Galatasaray baskısı vardı sadece.

Takımlar soyunma odasına gitti. Fatih Terim ve Aykut Kocaman ne konuştu içeride bilmiyorum ama, Fatih hocanın söyledikleri daha çok ateşledi takımını. İnanılmaz bir hırs ve inançla geliyordu bu sefer Galatasaraylı oyuncular. Her pozisyon Fenerbahçe seyircisinin kalbine ateş düşürüyordu. Galatasaray savunmayı geçiyor fakat, Volkan Demirel'in demirden eldivenlerini geçmek mümkün olmuyordu. Sonra Fırat Aydınus, ilk serbest vuruşu verdi. Olmadı, Selçuk topu kaleye gönderemedi. Hemen sonra bir tane daha çaldı Fırat hoca. Selçuk bunu da kaleye gönderemedi. Ee son kez olsun bari dedi "Fırat Aydınus" ve serbest vuruşu verdi. Selçuk İnan iyi bir frikik kullanıcısı. Bu kadar ısındıktan sonra, atacaktı birinden birinde. Benim merak ettiğim o vuruşta gol olmasa, bir tane daha çalar mıydı Fırat hoca? Selçuk kullandığı vuruşta harika kesti topu. Volkan o şuta bile uzandı, hatta çıkartıyordu ama top ağlarla buluştu. Sonra daha da hırslandı Galatasaray. Gol dakikasından Alex oyundan çıkana kadar 3-4 tane akıl almaz gol kaçırdılar. Aslında kaçırmadılar. Volkan'ı geçemediler. Galatasaray'ın Uruguay'dan ithal ettiği "panter" lakaplı kalecisine nazire yaparcasına, "Osmanlı" bıyığını bura bura kurtardı Volkan golleri. Her kurtardığı top daha çok düşürdü Galatasaraylı oyuncuların gardını. Volkan gardını kapamış, Galatasaraylı oyuncular eldivenlerine yumruk atarken, aslında Galatasaraylıların gücü tükeniyordu. Boşa sallanan yumruk, yüze alınan yumruktan daha kötüdür boksörler için. Aynısını futbolda Fenerbahçe gösterdi o akşam. Sonra sakatlanmasına rağmen oynayan Alex ve kırmızının eşiğinden 4-5 kere dönen Caner çıkınca, sıra Fenerbahçe'ye geldi.

Özer'in takıma yaptığı katkı, geldiği günden o geceye kadar, bir elin parmaklarını geçmez. Ama maçı çeviren adam oldu bu sefer. Volkan'ın ileri gönderdiği topu Bienvenu'ye indirdi önce. O hırs mıydı, can havli miydi bilinmez ama Henri topu düşerken usulca Stoch'un önüne bıraktı. Fenerbahçe'nin prensi topu ikinci kez Galatasaray ağlarına, yine sırtında genç Semih varken bıraktı.

Sonrasında yediği kontra yumrukla afallayan Galatasaray bir iki kez kroşe denediyse de, Fenerbahçe'nin gardı bir çelik kadar sağlamdı. Maç Fenerbahçe'nin istediği skorla bitmişti bir kez.

Kangal Pitbull'u dövdü bu sefer. Şampiyonluk artık arap saçı oldu. Görünüşe göre Fenerbahçe daha yakın bile diyebiliriz. Galatasaray şampiyonluk düğümünü önceden çözse bile, son maç Kadıköy cehennemine geldiğinde, oradan çıkamayacaktır. Kupayı alırken bile buruk bir sevinç ile ayrılacak. Fenerbahçe'li oyuncuların maç sonu takım otobüsünde röportaj verirken gözlerinden yansıttıkları inanç, bir Fenerbahçe taraftarı olarak daha da inandırdı beni şampiyonluğa.

Kaldı 6 maç. Fenerbahçe'nin "bu unutulmayacak sezonunu" iki kupa ile tamamlayabilmesi için sadece 6 maçı kaldı. Kayseri maçı sırasında söylemiştim, "bu maç dönerse şampiyonluk bile gelir" diye. Allah yüzümü kara çıkarmaz inşallah. Çünkü sakat sakat, acı ile oynayan Mehmet Topuz, Alex, Volkan, Gökhan, Bekir, bütün oyuncular hak ettiler bu kupaları. Çünkü zafer inananlarındır. Ve bu ülkede Fenerbahçe efsanesinden daha inandırıcı başka bir efsane var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder